"Madem kumpas, ortaya çıkarsanıza"

"Madem kumpas, ortaya çıkarsanıza"

Cumhuriyet gazetesi spor yazarlarından Bağış Erten, "Madem kumpas, ortaya çıkarsanıza" başlıklı bir yazı kaleme aldı...

Ajans Beşiktaş - İşte Bağış Erten'in o yazısı:

Şaka olmalı bu! Hani son derbide çıkan olaylara şaşırıyorlar ya. Kumpas falan diyorlar ya. Herkes bir bit yeniği arıyor ya... İlk defa böyle bir şey yaşanmış gibi konuşuluyor olması gerçekten şaka gibi. Yetmiyor, geçmişteki tüm sorunlu maçları da kumpas çuvalına atıyorlar! İnsan hakikaten inanamıyor. Anladığım kadarıyla derbi diye başka bir şey izlemişiz yıllardır. 
Tarihe Watergate Skandalı olarak geçen ve gazeteciliğin nelere kadir olduğunu gösteren olayı biliyorsunuzdur muhtemelen. ABD’de Demokratların ofisine dinleme cihazı koyanlar yakalanır, hükümet bunu bilmediğini söyler, sonra ortaya çıkar ki CIA de vardır işin içinde, devlet de. Tüm bunları araştırıp ortaya çıkaran da iki gazetecidir. Washington Post’da çalışan Woodward ve Bernstein. Konuya dair unutulmaz Başkanın Bütün Adamları filmini referans verebiliriz. Ama meselenin benim anlatacağım başka bir yanı var. 
Aslında ABD Başkanı Nixon’u istifaya kadar götüren süreç dinleme skandalı değil. Olay ortaya çıktıktan sonra inatla yalan söylemeye devam etmesi. Önce bilmezden gelmesi, sonra manipule etmesi, yani yalanı örgütlemesi. Kamuoyunu neredeyse haberi yapanlar aleyhine döndürecek kadar olayı saptırması ve sündürmesi. 
Garip bir dönemden geçiyoruz. Sevmedikleri her şeyi bir komplonun, kumpasın, üst aklın işi olmakla itham edenlerle dolu ortalık. Sadece devletin tepesi değil herkes bunun arkasına sığınıyor. Aslında tam da gazeteciliğin ‘sanatını’ göstermesi gereken dönemler. Bahaneleri göstermek, yapılan yanlışları teşhir etmek, asıl gerçekleri bulmakla yükümlüyüz. Gelin görün ki, muhalif basın olarak biraz (!) sıkıntımız var, malum. Sadece haber yapamıyor değiliz, yaptıklarımızın bedeli de ağır oluyor. O yüzden kimseyi cesur olmamakla itham edemiyoruz. Olduğu kadarıyla yapılabiliyor iş.

İşte size fırsat
Ama iddia o ki gazeteci olan bir tek biz değiliz, öyle mi? Hükümete yakın gırla gazete, onlarca kanal var, yüzlerce muhabir var. O zaman alın size fırsat. Karşımızda hükmet yanlısı-muhalif ikilemine hapsedemeyeceğimiz, Cumhurbaşkanı’nın da, iki başkanın da işaret ettiği bir ‘kumpas’ var. Bulsanıza olayı çıkaranları, kışkırtıcıları, kumpas sahiplerini. Adli merciler için iş daha kolay olmalı. Kameralar var, Passolig var, yasalar var, savcılar var. Ama gazeteciliğe de bayağı iş kalıyor. Önünüzde bunu engelleyen de yok. Çıkıp sorsanıza! 
Sahaya yabancı madde yağan yerdeki diğer seyircilerden birilerini bulup sormak zor mu? Her zamanki gibi miydi? Farklı tipler mi vardı? Sanki diğer olaylar yokmuş gibi Şenol Güneş’in kafasının yarılıp yarılmadığı bütün olayların tek meşruiyet kaynağı ya. Çıkarsanıza gerçekleri. Hastane yetkililerine ulaşmak bu kadar mı zor? Asıl ilginci, Organize Suçlar soruşturmadan çekilmiş olsa da, hem iki taraf, hem de her şeye hâkim olan inatla ‘kumpas’ diyor. Fikret ve Aziz Beyler Erdoğan’la hemfikir madem. Araştırsanıza kim var arkasında? Kim tutuyor sizi? Ama numaradan değil gerçekten gazetecilik istiyoruz. Arkasında Barış İçin Akademisyenler ya da HDP çıkmasın. Belki de Akın Abi (Atalay) Silivri’den organize etmiştir! 
Yok eğer bu laflar çıksın, çıktığıyla kalsın, algılar kirlensin, gerçekler flulaşsın, olaylar gene faili meçhul kalsınsa derdimiz, böyle devam edebiliriz. Miş gibi yapar geçeriz. Herkes kendi kanaatince bir olay örgüsüne inanır böylece. ‘Gerçek’ durduğunuz yere göre değişir. 
Watergate sırasında Washington Post’un başında olan efsanevi yazı işleri müdürü Ben Bradlee hakkında bir belgesel çıktı ortaya. Gazeteci Ben Bradlee’nin Hikayesi (The Newspaperman: The Life and Times of ben Bradlee). Malum kendisi, Spielberg’in Oscar’a aday The Post filminin de baş karakterlerinden. Onun sonunda güzel bir sözü var ustanın: “İnsanların basitçe hikâyeleri tükettiği zamanları özlüyorum. Başka hiçbir şey düşünmedikleri zamanları.” 
Güzel zamanlarmış gerçekten...