Beşiktaş Kongre Üyesi Mesut Darendeli ile Beşiktaş aşkını ve ideallerini konuştuk

Beşiktaş Kongre Üyesi Mesut Darendeli ile Beşiktaş aşkını ve ideallerini konuştuk

Mesut Darendeli. Darendeli Holding Yönetim Kurulu Başkanı ve Beşiktaş Kongre Üyesi. Kendisine göre “iyi bir Beşiktaşlı.”

Ajans Beşiktaş Özel Röportaj - İşadamı Mesut Darendeli'nin camiada ya da daha doğru bir ifade ile sosyal medyada tanınması, Talisca’nın Beşiktaş’a transferi sonrası oldu. Bunun nedenini ve daha fazlasını Darendeli ile İstanbul Mecidiyeköy’deki ofisinde konuştuk. Darendeli'nin futbolun pazarlaması, marka bilinirliği, dünyaya açılma ve altyapılara yönelik önemli tespitleri var. Ajans Beşiktaş olarak Mesut Darendeli’ye ilk olarak nasıl Beşiktaşlı olduğunu soruyoruz. O da başlıyor anlatmaya...

“Dedem, babam, amcalar hep Beşiktaşlı. Bundan yaklaşık 34-35 sene önce, yanlış hatırlamıyorsam o zamanlar yaşım 4 ya da 5. Ben Antepliyim, o sırada Antep’te oturuyoruz. O dönem Beşiktaş Antep’e geldi. Antep’te de inanılmaz bir kar yağıyor. Babam da çok fanatik Beşiktaşlı. Annemin bize verdiği bi hasır vardı, onun üstüne otururduk babamla izledik maçı. (1-1 bitti) İşte o gün Beşiktaşlı oldum.

"ANTEP'TEN TRENLE MAÇA GELMİŞTİM"

O dönemler İstanbul’da değildik, o yüzden semti yaşama veya stattaki atmosferi yaşama şansına sahip olmadım. Yanlış hatırlamıyorsam sene 88 ya da 89 olması lazım, ilk İnönü Stadı ile tanışmam. Dolayısıyla İstanbuldakiler gibi imkanımız yoktu. Ya televizyondan izlerdik ya da radyodan dinlerdik. Hatta bir anektodum var; radyoda sürekli deniz tarafındaki kaleden bahsederlerdi. Ben de hep merak ederdim, bu deniz tarafındaki kale nasıl bir şey, nedir, ne değildir diye. Ondan sonra yaş ilerleyince daha sık gidip gelmeye başladık. 17-18 yaşından itibaren sürekli gidip geldim. Hatta hiç unutmam Galatasaray’la 1-1 biten bir maç vardı, Fevzi’nin ıska geçtiği bir maç. O zamanlar tabi öğrenciyiz, cebimizde paramız da yok. Antep’ten trenle geldim.

Tarih, 14 Nisan. Rıza diye bir arkadaşım vardı, Allah rahmet eylesin. Beni evden aradı, İstanbul’daydı Rıza. Bana ‘bilet buldum gel İstanbul’a’ dedi. Benim doğum günüm 13 Nisan, maç da 14 Nisan. Bileti de bulunca Rıza, trene binip geldim. Tabi maçın neticesi kötü oldu. Maçın sonlarında yemiştik golü, hatırası kötü oldu bende.

5-001.jpeg

Ersoy Özdem: O zamanlar Beşiktaş'a hayranlık duyduğunuz kimse var mıydı yönetici ya da futbolcu ve teknik adam?

- Hayranlık dediğimiz zaman en önce Süleyman Seba bizim için! Defalarca izlemiş olmama rağmen, eski röportajlarını hala 'nasıl tavır takınmış neler yapmış' diye sürekli izlerim. Hele ki veda konuşması. Elleri titreyerek, biraz da insanların vefasızlıklarından dem vurarak... Ya düşünsenize Beşiktaş'ın kilometre taşlarından bir tanesi bir kaç kişiyle birlikte bu kulübü bu günlere getirmiş birileri, başımız dik anlımız ak diyebiliyorsa; ben bu dünyada her zaman herkesin başına her şeyin gelebileceğini, herkesin tenkit edilebileceğini düşünüyorum. 

Futbolculara gelecek olursak tabi Ulvi Kadir bir sonraki dönemde Rıza Hoca, Şifo mesela. Yakınen görüştüğümüz bir insan hayat duruşunu da çok beğendiğimiz bi insan. Celal abimiz mesela. Çok kıymetli insanlar bunlar. Enterasan hikayeler de ortaya çıkar. Mesela Erkut abi çok güzel hikayeler anlatır, Korkut abi de öyle. İsmail ünalin kardeşi Fikret abi hasta Beşiktaşlıdır. Fikret abinin de çok inanılmaz hikayeleri vardır. Kimse bilmez ama Fikret abinin İlker Pırlant gibi çok iyi bir hafızası vardır. Yani hangi maç, hangi skor, kim gol attı. Tak tak tak söyler. 

"EN ÇOK İNÖNÜ'YÜ ÖZLERDİM"

Şimdi biz yaşımız itibariyle yetişemedik. Hem İstanbul'da değildim hem de 20 yaşında Amerika'ya gittim, 13-14 yıl Amerikadaydım. Orada çalıştık orada okuduk şirketimizi orada kurduk daha sonra geldik ülkemize yatırım yaptık. Bu dönemden çok özlediğim şey İnönü oldu. Anne babamızı da özlüyorduk ama senede 2 defa gidip geliyorduk. O zamanlar kız arkadaşım şimdilerde eşim İstanbul'a geldiği zaman alıp İnönü'ye götürürdüm. Böyle bir hikayemiz var.

İnönü'nün özlemini çok çektik çok yaşadık. Şimdi semtte oturan bir adam sürekli girip çıkabiliyor, Akaretlerden vs. Şimdi kıymeti yok değil ama özel hissedemiyorsun. Çünkü hep içindesin. Yılda bir sefer gidip-gelen biriydim. (4 yıl vize problemim vardı, öğrenci vizesiyle gitmiştim. Gelirsem tekrar dönememe şansım vardı) İlk 4 yıl hiç gelemedim yani. O 4 yıl hakikaten çok muazzam sancılı bir 4 yıldır. Bunlar 2000'lerin başında olduğu 99-2000 2003-2004 diyebiliriz. İçimizde bir ukte kalmıştır ancak aramızdaki bağı kuvvetlendiren en azından benim açımdan budur.

3-005.jpeg

Ersoy Özdem: Bugünlere gelelim daha çok tanınmamız sosyal medyadan olmuş. Size daha çok "abi" gözüyle baktı taraftar. Bu nasıl oldu?

- Öncelikle bu soru için teşekkür ederim. Kendini ifade etme fırsatı verecek bu soru bana ve ilk kez kendimi açıklayacağım. Aslında ben o dönem yine yazıp çiziyordum. Ancak ilk olarak Talisca'nın transferi ile gündeme geldim. Sevdiğim bir kelime değil ama buna popülerite diyebiliriz. "1 RT 1 dolar" kampanyası başlatmıştık, güzel de bir kampanyaydı ancak beni rahatsız etti. Aslında burada amacımız taraftarı motive etmekti. 

"BEŞİKTAŞ TARAFTARIYLA İYİ BİR İLETİŞİMİM VAR"

Ben pek çok kişiden duydum Talisca'yı almamız lazım takımı şevklendirmemiz lazım. Bunu ben yapmadım aslında bunu zeminini taraftar kendi kendine oluşturulmuştu. Ben de madem böyle bir şey oluyor, böyle bir katkı vereyim dedim. Belki de insanlar bunu kendine örnek alır, işte kendine yakın bulur, 50 Lira ben yatırayım Kartal Yuvası'ndan fazladan bir forma alayım... Belki de katalizör görevi görür düşüncesiyle yola çıktım ama sonradan maalesef belli bir grup çok yanlış anladı. İşte sen Beşiktaş'tan prim yapıyorsun. Popülerlik oluşturmaya çalışıyorsun zaten birkaç saat içerisinde bu algı hissedilince hemen sildim. İnsanların bir çoğu beni takip ediyor. Ben de onları ediyorum. Onlara da kızmıyorum yani sonuçta bir adam çıkmış böyle bir tweet atıyor. Onlar için böyle bir algı oluşmuş olabilir. Onları burada tenkit etmiyorum. muhtemeken Insanın aklına ilk gelebilecek şeylerden bir tanesi budur. Ama bugün itibariyle baktığın zaman en azından iyi bir iletişimim olduğunu düşünüyorum Beşiktaş taraftarıyla.

"BAŞKA KULÜPLERİN FAALİYET RAPORLARINI OKURUM"

Kendimce doğru bulduğum şeyleri yazmaya çalışıyorum. Örneğin finansal şeyler oluyor, bunlar kulübün mali durumu ile ilgili şeyler veya altyapı ile ilgili şeyler. Avrupa kulüplerinin ve son zamanlarda Çin kulüplerinin de faaliyet raporlarını okumaya başladım. Dortmund'un, Manchester'ın, Ajax'ın, Club Brugge'ün faaliyet raporlarını okurum. Amerika'yı tekrardan keşfetmeye gerek yok. Yazdığımız çizdiğimiz fikirlerin çoğu bize ait değil. Biz bilim adamı değiliz ki hadi bir element, hadi bir bakteri icat edelim diyelim.

"ÇÖZÜMLER DE CEVAPLAR DA İŞİNİ İYİ YAPAN İNSANLARDA GİZLİ"

Konuştuğumuz şeylerin hepsi yapılmış uygulanmış. Altyapıda Porto neden başarılı, neden futbolcu fabrikası. Bir şey yapmamıza lüzum yok, öbür taraftan Çin kulüpleri. Şimdi bakıyorsun adam anormal bonservislerle futbolcu eskilerini bile transfer ediyorlar. Şimdi bazı düzenlemeler getirdiler. Ama bu adam futbolu nasıl geliştirmeyi planlıyor? Örneğin 200 bin tane full size pitch var Çin'de.

Neden yapmış adam bunu, motivasyonu ne, nasıl büyütecek? Çözümler de, cevaplar da işini iyi yapan insanlarda. Bunun diğer sektörlerden hiçbir farkı yok. Kot fabrikası mı kurmak istiyorsun git büyük şirketleri incele. Son 20 yılın faaliyet raporlarını oku. Yapman gerekenleri ve yapmaman gerekenleri çok net bir şekilde gösterecek. 

"ALTYAPIDAN ÇIKAN FUTBOLCU BARCELONA'DA OYNASIN GÖZÜYLE BAKILIYOR"

Ersoy Özdem: Ferdinand Beşiktaş'ta futbol oynadığı dönemlerde BBC'ye bir röportaj vermiş. Şunu söylüyor, "Türkiye'de yeterli sayıda saha yok. Burada çocuklar sokakta top oynuyorlar, betonda top oynuyorlar. Belki ilerleyen zamanlarda iyi forvetler, iyi orta sahalar çıkacak. Ama ben Türkiye'nin ileride iyi bir kaleci yetiştireceğini düşünmüyorum. (Çünkü betonda oynuyorsunuz) İngiliz bunu görüyor, ama biz bunu görmemişiz?

- Kesinlikle aynı fikirdeyim. Nijerya ve Kenya başta olmak üzere bazı ülkelerle ticaretimiz var. Nijerya en çok futbolcu ihraç eden dünyanın ilk 10 ülkesi arasında. Herkes Barceleno'da oynayacak diye bir şey yok. Bizim en büyük hatamız bu. Altyapı yetiştirmek zeytin ağacı dikmek gibi. Yani sen ye diye değil de torunlarımız yesin diye. Sonra biri diyor ki biz altyapıdan sadece Necip'i çıkardık son dönemde. Tamam da Beşiktaş altyapısı demek sadece Beşiktaş'ta oynaması için futbolcu yetiştirmek demek değildir. Bizim 1. Lig'de de oynayacak futbolcu ihtiyacımız var. Amatör liglerde oynayacak futbolcuya da ihtiyacımız var. Avrupa'da Türkiye'den daha alt seviyede liglerinde de oynayacak futbolculara de ihtiyacımız var. Bu da ihracat. 

"İLLA BEŞİKTAŞ'TA OYNATAYI DİYE YETİŞTİRİLMEZ"

Beşiktaş sadece kendi altyapısı için futbolcu yetiştirmez. Galatasaray ve Fenerbahçe sadece kendi altyapısı için futbolcu yetiştirmez. Bu büyük camialar kendi marka değerlerini kendi bilinirliğini kendi networklerini kullanmalı. Çünkü her birinin yirmişer milyon sempatizanı var değil mi? 60 milyon eder. Bu kulüplerin büyümeleri Anadolu kulüplerine göre çok daha kolay. Bunları düşünürken, bence gerçek motivasyon Türk futboluna Türk futbolcular yetiştiriyoruz zihniyetiyle olmalı.

Yani illa ben Beşiktaşlı oynatayım, ben Galatasaray'da oynatayım olmamalı. Böyle bir şey bu mantığı önce değiştirelim. Nijerya tarafına gelirsek, şu tespiti yapmak istiyorum. Her mahallede -ki mahalleler bizim Mecidiyeköy Sarıyer gibi mahalleler değil küçük köy gibi mahalleler- her mahallede 1-2 tane toprak saha var ve inanamazsınız. Ama maç oynanırken hiç yoksa 80-90 kişinin o insanları izlediğine onlarca yüzlerce kez şahit oldum. Nasıl yağmur yağıyor anlatamam.

"TÜRK GENCİNİN SPOR İLE İLGİLİ İDEALİ YANLIŞ"

Nijerya örneğin, 2 iklimli bir ülke yani ıslak dönem ve kurak dönem. 6 ay hiç gökyüzü göremezsiniz çok ağır bir yağmur yağıyor yine de o insanlar futbol oynamaktan vazgeçmiyorlar. O seyirciler de onları izlemekten. O ilgi o sevgi. Bu işin felsefesi bu işi sevmekten geçer. Bizde Türk gencinin spor ile ilgili ideali çok iyi bir ev almak, annesini babasını ailesini çok iyi yaşatmak, kazandığı ilk parayla kendisine lüks bir araba almak. Bizim Türk gencimiz sporla ilgili muvaffakiyet mevzusuna tamamen maddi olarak bakıyor. Şimdi burada bir kıyaslama yapabilirim. Bir taraftan o yağmurda o toprak sahada o aşkı yaşayan insanları görmek öbür tarafta da yaptığı ilk kontratla o kontratı ölçüsünde ona müsaade eden en lüks arabayı almak.

"ARABESK ALGI VAR"

Bu algıyı ne zaman ki biz bu ülkede değiştiririz o zaman Türk futbolu kurtulur o zaman Türk basketbolu kurtulur, Türk voleybolu kurtulur. Arabesk algı futbolda çok daha fazla. Çünkü gençlerimiz daha az eğitimli. Yavaş yavaş değişmeye başladı. Ailelerin baskısı, kulüplerde eğitimli yöneticilerin artması ile... Oyunculara sen çok yeteneklisin ama aynı zamanda git bir sanat tarihi oku, iktisat oku diyen yöneticilerin sayıları az da olsa artmaya başladı. Eğitimsiz olduğu zaman, 19-20 yaşında para ile tanıştığı zaman; çok net söylüyorum sürdürülebilir bir futbol yaşantısı sağlaması çok zor.

2-013.jpeg

"ÜNİVERSİTE OKUMALIYIM DİYEN FUTBOLCU YOK"

Ersoy Özdem: Geçtiğimiz günlerde Hollandalı bir futbolcu şu sözleri söylüyor: "Kazandığım ilk parayla kendime bir hoca tuttum"

- Barcelona'da oynayan Pike, Harvard'da Yüksek Lisans yapıyor, bu adamın ihtiyacı mı var? Bu adam Barcelona'da oynuyor, muhtemelen 20-25 milyon euro bandında bir gelir elde ediyor. İhtiyacı mı var Harvard'da yüksek lisans yapmaya? Ama var. Bizimkiler niye yapmıyorlar? Hiç duydun mu ben gideceğim; şu üniversitede okuyacağım diyen bir Türk futbolcu? Yok. Keşke örnek olsa, Beşiktaş'ta bir futbolcu çıksa dese ki ben Sabancı Üniversitesi'ne kaydoldum okuyacağım. Sen-ben söylediğin zaman bir kıymeti olmuyor. Dışarıdan bir iş adamı veya bir gazeteci öyle bir beyanatta bulunuyor. Ben onun rol modeli değilim ama Atiba onun rol modeli. Ama Necip Tolga onun rol modeli. Yöneticilerimizin de PR'dan bu kadar bahsederken PR'ı böyle yapmaları lazım. PR dediğin aynı zamanda Beşiktaş markasının gücüyle onu takip eden kitlelere doğru bir şeyler verebilmek.

Ersoy Özdem: Biraz da özeleştiri yapayım. Bizim basının eksikliği eskiden futbolcular transfer olduğunda kısa bir özgeçmişleri yazardı; yaşı, geldiği takım, medeni hali ve eğitim durumu. Ama artık basın da dahil taraftar da dahil kimse ilgilenmiyor. Oynadığı futbola bakıyor örneğin Metin Ali Feyyaz üniversiteye gidiyordu ama artık şimdi çok olmuyor.

- Yazmayı bırak biz eğitimli, kitap okuyan adamla dalga geçer hale geldik. Mesela Pedro çok kitap okuyan bir adam kendini kitapların içine gömüyor. İşte suskun reis, kitap kurdu reis gibi lakaplarla sanki tenkit ediyoruz. Adam aslında çok güzel bir şey yapıyor adamın profesyonel mesleği futbolculuk ama öbür tarafta adamın kültürel bir birikimi var bunu ön plana çıkartalım.

Ersoy Özdem: Biz sadece istiyoruz ki topa iyi vursun. Bir haber yaptık geçenlerde Norveçli forvetlerden biri kitap yazmış. Altında bir yorum gelmiş; "Adam iyi gol atamıyordu kitap yazsa ne olur" demiş.

- Dediğin çok doğru biz rol model olan insanların o toplumun bilinç düzeyine çok daha hızlı enjekte edebildiği gerçeğinden yola çıkarak, biraz da o tarafa eğilmemiz lazım. Çünkü o eğitim o bilinç seviyesine erişmeden sadece yetenekle bu iş yürümüyor.

"COME TO BEŞİKTAŞ'IN MUCİDİ BEŞİKTAŞ TARAFTARIDIR. AMA PROFESYONEL YÖNETİCİLER BUNU İYİ DEĞERLENDİRDİ"

Ersoy Özdem: Bilginiz vardır, "Come to Beşiktaş" akımı oldu. Borussia Dortmund ve Arsenal'in yeni transferlerini yaparken yaptıkları videolar biraz Beşiktaş'ınkine benziyordu. Esinlenmişler bizden bunu nasıl değerlendiriyosunuz?

- Öncelikle şunu söylemek lazım. Come to Beşiktaş'ın mucidi Beşiktaş taraftarı. Şunu da söylemeliyiz taraftar bunu ortaya çıkardı ama profesyonel yöneticiler de fırsatı iyi değerlendirdi, marka haline getirdi. "Come to Beşiktaş"ın başarılı olmasının sebeplerinden biri, şu az önce dediğimiz gibi organik PR. Bir de çakma PR var. Come to Beşiktaş videoları o kadar gerçekti ki, o kadar orijinaldi ki... Şimdi büyük bir yapım şirketiyle anlaşabilirsin. Bunu yapanlar da var, ışıklar şak şak, kameralar şöyle böyle... Ama o sıcaklık yok. Bizde o sıcaklık var. O kadar organik, o kadar karşı tarafa geçen bir algı yarattı ki. O retro stil o insanlara geçti. Hem Türkiye'de hem yurtdışında. Doğru yönetilen bir kampanyaydı. Ama Come to Beşiktaş'ın biz Beşiktaş Kulübü olarak yüzde 10'unu kullandığımızı düşünmüyorum. 

"KULÜP KAYNAKLARINI OUTSOURCE ETMELİ"

Yani bu Nusret'in "salt be"si gibi olabilir. Biz o seviyede değiliz henüz. Futbol camiası Avrupa ve Türkiye'de ağırlıklı olarak Avrupa'da işin takipçileri, hakim oldular konuya. Come to Beşiktaş'a hakim oldular ama halen çıkalım Londra'da yürüyelim, Chelsea'de bi yerde "Come To Beşiktaş" desen bilmeyecek çok kişi var. Bunu Beşiktaş'ı markalaştırılması için kullanılması lazım. Biz halen onun potansiyelinin mevcut kısmını ürünleştiremedik. Beşiktaş Kulübü sempati oluşturdu. Bu kampanyayla marka grafğinin pozitif kısmını dışarda tutarak söylüyorum, bunu biz bunu ne kadar paraya çevirebildik? Örneğin Come To Beşiktaş ile ilgili özel bir kampanya yapıp bundan gelir elde ettik de bundan şu kadar tişört sattık, şu kadar kupa sattık, biz şu kadar geliri elde ettik diyecek mekanizma yok. Biz halen oluşturduğumuz marka gücünü nakite çeviremedik. İlla kendimiz yapmak zorunda da değiliz, haklarını birine verelim. Çin'de MANU mallarını satan başka firma var, Avustralya'da başka, İspanya'da başka, Türkiye'de başka. Lokalizasyon dediğimiz yerelleştirme kavramı başlı başına bir iş. O ülkenin siyasetine, kültürüne hakim olacaksın, medya gücüne hakim olacaksın. Beşiktaş Kulübü bunu tek başına yapamaz gideceksin oradaki şirketlerle iş birliği yapacaksın. Tıpkı Manchester United gibi. Hadi tanışalım onlarla toplantılar yapalım. Yani her şeye bizim yetişme şansımız yok. Bilgimiz de yetmez, zamanımız da yetmez, paramız da yetmez. Outsource edelim kaynaklarımızı.

4-004.jpeg

Ersoy Özdem: Başkan (Fikret Orman) açıkladı. Ağırlıklı olarak bu "Come to Beşiktaş"ı Ortadoğu'da Asya'da karşılık görüyor. Afrika pazarı da kullanılabilir.

- Haklısın bu konuda başkan daha çok Uzakdoğu ve Çin pazarı olarak düşünüyor. Ben Çin'i de Uzakdoğu olarak görüyorum. Yani Çin, Malezya, Endonezya bunların hepsini aynı grup ülkeleri olarak varsayarsak buna ilaveten Afrika diyorum. Ama burda önemli bi ayrım var. Uzakdoğu'da öneml bir finansal güç var. Endonezya mMalezya büyük finans halklarından biri haline geldi. Endonezya artık İngiltere gibi bir yer; paranın gidişi gelişi finansın konumlandırılması anlamında. Dolayısıyla Uzakdoğu pazarına markamızı hızlı götürebiliriz. Şirketlerle iş birlikteliği yapabiliriz. Bazı ürünlerimizin haklarını outsource edebiliriz. Yayın gelirlerini orda oluşturabiliriz yani bir şekilde nakite dönüştürebilecek stratejiler üzerine kurgulanması gerektiğini düşünüyorum. Ama Afrika öyle değil. Nijerya 180 milyon nüfuslu bir ülke. Halen halkı çok fakir. 

"UZAKDOĞU ÜLKELERİ FUTBOLA AŞIK"

Hızlı deniyor, önümüzdeki yıllarda dünyanın ilk 10-20 ekonomisi arasına girmesi bekleniyor. Düşündüğün zaman Nijerya'nın başkentinde bir Kartal Yuvası olur mu? Hayır olmaz. Kenya'nın başkenti Nairobi'de bir Kartal Yuvası olur mu ya da Beşiktaş maçlarının yayın hakları satılır mı? Uzak doğu ülkeleri ile ithal etme anlamında bir entegrasyon yapmamız lazım. Çünkü futbola aşıklar. Nasıl Arjantin, nasıl Brezilya futbola aşıksa Nijerya'da öyle futbola aşıktır.

"HİÇ TANIMADIĞIMIZ BİR ADAMA 5 MİLYON VERMEK..."

Bu çocuklar o kadar seviyor ki. Çok küçük paralara çok büyük yetenekler var. Uğraşman lazım, zaman ayırman lazım. Eğer böyle bir mekanizma ortaya çıkarılabilirse hiç tanımadığımız bir adama 5 milyon vermeye gerek kalmaz. Çünkü adam diyor ki bana 100 bin lira ver, ben gelip birkaç yıl oynayayım. Bu yanlış anlaşılmasın fakirlikten yola çıkarak oradaki futbolcuları, oradaki insanları sömürme anlamında değil. Tam tersine orada o insanların sahip olmadığı imkanları burada o insanlara tahsis etmek. Burada kazan-kazan söz konusu. Sen genç yetenek arıyorsun halihazırda yabancı sınırını 14'e çıkarmışsın. Düşürmeyi planlıyorlar. Asla katılmıyorum. Rekabetçi ortamı ortadan kaldırırsan her yıl 3-4 milyon yerli topçulara ya bonservis vermek zorunda kalırsın ya da Almanya'da İsviçre'de Türkçe konuşamayan Türk asıllı futbolcuları devşirmekte bulabilirsin. 

"AFRİKA'NIN GENÇLERİNİ GETİRMEK LAZIM"

Demek istediğim şu Afrika'daki genç çocukları getireceğiz onları burada deneyeceğiz . Futbol okulları kuracağız oradaki yerel linklerle belki entegrasyonlar yapacağız. Tabii ki buradan oraya götürme şansımız yok yani oranın koşulları zor. Kimse buradan gidip orda yaşayamaz. Ama doğru bir scouting mekanizması kurulabilirse şunu çok net söylüyorum yılda en az 30-40 tane topçu çıkartırsın.

Yine altını çiziyorum bu çocuklar Beşiktaş'ta oynamak zorunda değil. Bunların hepsi Galatasaray'da, Fenerbahçe'de oynamak zorunda değil. Gitsinler alt liglerde oynasınlar. Bizim futbolcularımızı da rekabet edecek ölçüye getirirler. Bu 14 yabancıyı 6'ya düşürürsen rekabetin önünü kapattın gittin. Yurt dışından Türk asıllı adam devşirdin. Bu futbolu kaliteli hale getirmez bu tam tersine futbolu daha kalitesiz hale getirir 1.Lig'de Bal liglerinde mali durumlar çok kötü. Forma sponsorları bulamıyorlar, ne yapacak adam? Türk futbolcuları ile idare etmek zorunda. Futbolcu da bakıyor zaten bir rekabet yok . Ben sigaramı da içerim, paramı da alırım. Kendisini geliştirmesine yönelik bir mekanizma yok.

1-028.jpeg

Ersoy Özdem: Beşiktaş Meclisi diye bir şey konuşuldu, nedir bu?

- Beşiktaş Meclisi az önce konuştuğumuz gibi, benim kurguladığım bir şey. 2018 Mayıs'taki mali genel kurulda büyüklerimiz müsaade ederse, kendimizde zaman bulabilirsek kürsüde de bunu ifade etmek istiyorum. 1 yılda bir kere mali genel kurul yapıyoruz. Beşiktaş'ın mali durumunu tartışıyoruz, doğrusu tartışmaya gayret ediyoruz çünkü çok kısıtlı bir zamanda faaliyet raporu okunuyor, kitapçıklar dağıtılıyor.

"BEŞİKTAŞ'IN FİKRE İHTİYACI VAR"

Bir eleştiri yapmadan geçemeyeceğim faaliyet raporları genel kuruldan 10-15 gün önce yayınlansın, biz de haberdar olalım bu durumdan. Ona göre fikir verelim. Kendimize göre doğru bildiklerimizi anlatmaya çalışalım. Yani dersimizi çalışalım. Biz genel kurul üyesiyiz. 20 milyon büyüklüğündeki bir camiayı Beşiktaş Genel Kurulu'nda biz temsil ediyoruz. Üzerimizde vebal var. Ne kadar hakim olursak, ne kadar ödevimizi doğru çalışırsak o derece kendimize doğru bildiklerimizi ifade edebiliriz, yanlış gördüklerimizi kendimizce söyleyebiliriz. Buna bir muhalefet-iktidar çerçevesinden bakmamak lazım. Birlikte bir kulübün daha iyi olması için çalışıyoruz, bu kadar basit. Beşiktaş Meclisi aslında belediyelerdeki yapıdan esinlendiğim bir şey. 

Malum bir meclis var; içinde iktidar var, muhalefet var. Haftada bir toplanıyorlar gündemi değerlendiriyorlar oylanması gereken konuları oyluyorlar. İcra edilmemiş konular, icra edilmeden evvel getiriliyor burada konuşuluyor, fikirler üretiliyor. Beşiktaş'ın fikre ve düşünen Beşiktaşlılara çok ihtiyacı var. Genç nesil çok akıllı, çok zeki, konularına çok hakimler. Onlardan istifade etmemiz lazım ama bunu Beşiktaş'ın mali kurulunda yapamıyoruz. 10 kişi çıkıp konuşuyor 10'ar dakik. Bir sürü insan kırgınlıklarla ayrılıyor. Kendini ifade etmek istiyor ama süre çok kısıtlı olduğu için yapamıyor. Halbuki belki de çok iyi bir fikir duyacağız genç bir arkadaşımızdan. 22-23 yaşındaki bir genel kurul üyesinden belki hiçbirimizin aklına gelmeyen bir pencereden bir şey duyacağız. 

"AYDA 1-2 TOPLANALIM"

Bunun olması açısından böyle bir Beşiktaş Kulübü Meclisi'ne ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum. Sadece mali genel kurulda değil böyle bir mekanizma ile biz haftada bir toplanalım ayda 1-2 toplanalım. Toplantıya başkan katılacak diye bir şey yok onu temsilen yöneticilerimiz var. Onlar katılır, kulübün kendi alanında uzman insanları katılır. Örneğin iyi bir pazarlama fikri vardır, genel kurul üyesi ile bu insanlar birlikte katılır. Tıpkı bir yuvarlak masa toplantısı gibi. Meclis olmak zorunda değil adına meclis dememin sebebi sadece örnek vermek açısından. Ciddi bir zemine oturtmak lazım yani bu ay yaptık, önümüzdeki ay yapmayalım olmamalı. Onun kurallar kaideler zincirine bağlayalım gerekirse bunu tüzüğümüze koyalım ama oturalım tartışalım.

"24 SAAT BİR ARAYA GELİP FİKİR ÜRETİYORLAR"

Global dünyada etkileşim iletişim son derece önemli bir noktaya geldi. Byük şirketlerde farklı mekanizmaya sahip kurullar var. Neden yapmayalım neyimiz eksik. Halka açık bir şirketiz. Milyar liralara dayanan cirolar yapmaya başladık şükürler olsun. Ama bunu çok daha fikrin çok daha insanın entegre olduğu bir mekanizma dönüştürmemiz lazım. Amerika'da bu büyük şirketler think-tank etkinliği düzenliyorlar. Nedir bu, tamamiyle düşünce etkinliği. Arıyorlar dışarıdan fikri olan insanları yarışmalar düzenliyorlar, etkinlikler yapıyorlar (ki ne alabiliriz dışardaki gençlerden diye) Oturtuyorlar insanları masalara diyorlar ki 24 saatiniz var, her ekip bi fikir üretecek.

"BAŞKAN'IN İCRAATLARI İLE ÇOK CİDDİ KAZANIMLAR OLDU"

Mesela Amazon diyorki kendi kendine düşünen makinelerle alakalı fikre ihtiyacım var. Kim üretebilir öbür taraftan çıkıp diyorki yapay zeka ile ilgili fikre ihtiyacım var. Pazarlama ile alakalı uluslararası finans ile alakalı fikirlere ihtiyacım var. Biz neden yapmıyoruz neyimiz eksik. Sayın Başkan'ım veya yönetim kurulunun icraatlarını tartışmıyorum bilhakis çok ciddi kazanımlar da oldu. Onlarla birlikte fikir üretme konusunda genç Beşiktaşlıların kulübün içinde olması konusunda hala bizim katedecek çok yolumuz var. 

Ersoy Özdem: Tekrar futbola döneceğim. Son 2 yıldır şampiyonuz, bu sezon da şampiyonluğun en büyük adaylarından birisiyiz ve Şampiyonlar Ligi'nde son 16 rakip arasındayız. Rakip Bayern... Futbol takımını ve bu sezonki hedefi nasıl görüyorsunuz?

- Hepimizin malumu ligdeki performansınız da Şampiyonlar Ligi'ndeki performansımız birbirinden farklı. Bazı şeyler duyuyorum, futbolcular maç seçiyorlar diye. Ben tam olarak böyle olduğunu düşünmüyorum. Kesinlikle maç seçmiyor. Ama eksi 10 derecede Osmanlıspor deplasmanının motivasyonu ile bir başka maçın motivasyonu bir olamaz. Bayern Münih'le her yıl oynamıyoruz o yüzden futbolcuların farklı motive olmasını anlamakta çok güçlük çekmiyorum. 

BEŞİKTAŞ'IN KADRO KALİTESİ

Öbür taraftan şu da bir gerçek, kadro kalitesi olarak Beşiktaş ilk 11 ve yedek kulübesiyle kesinlikle ve kesinlikle ligin en iyi kadrosu. Bunu Beşiktaş taraftarı olduğum için söylemiyorum ama nacizhane kendi fikrim, bizim en iyi kadroya sahip olduğumuz yönünde. Ligde ilk devreye yansıdı mı bu? Bence yansımadı ama teknik kalite belli. Adamların CV'ler belli, nerden gelip gittikleri belli, hocanın yaptıkları belli... Niye yansımıyor? 

Orada belki birazcık teknik kabiliyet dışındaki şeylere odaklanmak lazım. Mesela lig maçlarına hazırlanırken bir psikolojik desteği alıyor muyuz? Alıyorsak ne derece alıyoruz? Teknik kabiliyet dışındaki bazı parametrelerde sıkıntı yaşıyoruz. Onları inşallah bu 15 haftada çözebilirsek daha iyi olacağız. Şuna hiç şüphe yok. Beşiktaş geçtiğimiz 2 yılın şampiyonu içinde bulunduğumuz ve önümüzdeki sezonların en önemli şampiyonluk adayı. Şampiyon olamazsak diğerleri bizden iyi olduğu için değil biz kendimiz başaramadığımız için olamamışızdır Camia olarak bütünleşmemiz lazım. Şunun eleştirisini de yapayım futbolculara küfürler-hakaretler, futbolculara ıslık vb bizim kültürümüzde bu yok. 

"ISLIK VE KÜFÜRDEN VAZGEÇECEĞİZ"

Beşiktaş taraftarı bunu yapmaz, bizim camiamızın böyle bir kültürü yok. Islıklamalar küfürler bundan vazgeçeceğiz. Örneğin gidiyor Babel'in sayfasına küfür ediyor. Senin performansın düştü, şöyle oyna böyle oyna diye saydırıyor. Ama bunlar da insan, robot mu bunlar? Onun da bir hayatı, ailesi, duygusal iniş ve çıkışları var. O bizden çok üzülüyor. Örneğin Negredo 2 pozisyon kaçırdı, oyundan çıkarken çok üzüldü. Karısı çocuğu da öyle. Biz TV'de görünce yıkılıyoruz, bir de adamın kendisini düşün. Bir de bunun üstüne adama küfür ediyorsun. Gidip sayfasına saydırıyorsun. Bilinçli taraftarlık çok önemli. Az önce futbolcuların yöneticilerin kendini geliştirmesi gerektiğini söyledik ama aynı şekilde taraftarımız da bilinlençsin popülist ve şovenist yaklaşımlardan kaçınmamız lazım sonuçta söylediklerimiz uzayda kaybolup gitmiyor onun bir yansıması var. Adam bir şekilde görüyor onu. Come to Beşiktaş da böyle çıktı. Bu kitlenin iletişimi pozitif tarafta "Come to Beşiktaş", negatif tarafta da ligde 6 puan geride olması.

"SÜRPRİZ OLMAZ"

Ersoy Özdem: Bayern yolun sonu olur mu?

- Biz Beşiktaş taraftarıyız. Objektif olamıyoruz. Bizim gözümüzde Beşiktaş Beyenrn'i de eleyebilecek kabiliyette kapasitede. Ve buna yürekten inanıyorum.  Futbola biraz da anlık bakmak lazım. İçerde ya da dışarda bir şey olur adam konsantre olamaz gelirsin burda 1-0 ile maçı alırsın bunlar mümkün. Dolayısıyla kesinlikle ve kesinlikle ümit var. Her şeyden önce biz yensek de yenilsek de Avrupa futbolu nezninde saygı duyulan bir performans sergiledik. Özellikle bu sene bizim en büyük kazanımımız bu. 5 sene önce ya da geçen sene olmuş olsa; ya acaba dersin. Ama bu sene Beşiktaş Bayern'i eleyebilir mi dediğinde ya valla eleyebilir diyorsun. Olasılık olarak baktığında %51 Bayern %49 Beşiktaş. Evet bunu inkar etmiyorum, istatistiksel bakış açısıyla bunu söyleyebilirsin. Ancak Beşiktaş Bayern'i elediği takdirde bu bizim için süpriz olmaz. Dolayısıyla ümit var. Futbolcularımız elinden geleni yapacaktır. İnşallah yolun sonunu, yani "en sonunu" (final) görürüz. Beklentimiz hocamızdan takımımızdan budur. Bu tecrübe ve yeteneğe sahip olduklarını düşünüyorum.

Etiketler :