Bilal Meşe: "Bir Karius’a bakıyorum, bir de Uğurcan’a... İkisi de kaleci, ama..."

Bilal Meşe: "Bir Karius’a bakıyorum, bir de Uğurcan’a... İkisi de kaleci, ama..."

Geldiği günden bu yana bir türlü iyi bir performans sergileyemeyen Karius, Beşiktaş - Trabzonspor maçının ardından da Uğurcan'la kıyaslanmaya başladı. Milliyet Gazetesi yazarı Bilal Meşe de konuyu köşesine taşıdı.

Ajans Beşiktaş - İşte Bilal Meşe'nin Milliyet Gazetesi'nde yer alan haftalık yazısı:

"Futbolda yıllardır ‘yerli’den yana olduğum için eleştiren de var, bana katılan da... Bir Karius’a bakıyorum, bir de Uğurcan’a... İkisi de kaleci, ama aralarındaki fark fersah, fersah! Uğurcan’ı izlerken, keyif alıyorum. Boylu boslu, buna karşın gelin görün ki bir o kadar çevik... Trabzonspor bugün zirveye oynuyorsa, onun kurtarışlarına borçludur dersek abartmış olmayız. İyi kaleci, takımına puanlar kazandırandır, Uğurcan en sıcak adrestir. Sözü fazla uzatmak istemiyorum, Uğurcan’ı o direkler arasında ömrünün yarısını geçiren ‘bir bilen’e sordum... Öyle ki Türkiye liglerine kaleci antrenörlüğünü getiren bir isimdir Rasim Kara... Kara, şu an TFF bünyesinde bölgeler sorumlusu.
“Uğurcan Çakır dünya çapında bir kalecidir” diyor ve ardından ekliyor Rasim hocamız:
“Fiziğiyle, özgüveniyle, tekniğiyle müthiş... Uzun boylu olmasına karşın, çok çabuk, bu özelliğini de iyi kullanıyor. Liderlik özellikleri de var. Takımına da büyük güven veriyor. İşin özeti, iyi bir kalecide olması gereken tüm özelliklere sahip. Kaldı ki ülkemizde çok yetenekli kaleciler var. Örneğin Mert, Altay, hatta Serkan... Yeter ki, yabancılara verilen krediler yerlilere de verilsin...”
Rasim hocadan sonra Yaşar Duran abimizin kapısını çaldık, ona sorduk Uğurcan’ı:
“Çok beğeniyorum, oldukça yetenekli.”
Fazla söze gerek var mı? Ustalara sorduk, Uğurcan’ı öne çıkardılar, ama Mert ve Altay kardeşimizi de unutmadılar... Evet, iki ustanın öngörüleri böyle, artık şu kalede yabancılardan kurtulalım, yeni Uğurcan ve Mertlere yönelelim, paraları sokağa atmayalım, ne dersiniz?

Hepimiz aynı gemideyiz

Sporun ‘barış ve dostluk’ olduğunu unutmaya başladık! Efendim, derbide açılan bir pankart var: “Seni de, seni seveni de sevmiyoruz”... Bu nasıl bir düşüncedir arkadaş? Bu güzelim oyuna, ‘nefret’ tohumları ekmeye kimsenin hakkı yok!
Gelibolu’da 20 yıllık bir çevrem var... Her renkten dostlar biriktirdim, fanatik olanlar, olmayanlar da var. Bakın derbi geride kaldı, ama dostluklar tüm hızıyla devam ediyor. Örneğin Altuğ İldiz, fanatik mi, fanatik bir Fenerbahçeli... Öyle fanatik ki, sarı-lacivertli ekibin maçlarını bile izlemiyor! Dün dostlarla çay muhabbeti yaptık. Gelibolu Beşiktaş Derneği başkanlığına seçilen Hakan Pehlivan ve yönetim kurulu üyesi Selman Yavaş’ın yanı sıra Altuğ İldiz kardeşimizle derbiye dair sohbet ettik. Niye bunu yazma gereği duydum biliyor musunuz? Koyu Fenerbahçeli dostumuz Altuğ o sohbette tarihi ve ders niteliğinde bir konuşma yaptı:

“Sizler Beşiktaşlısınız, ama benim dostumsunuz. Bir maç, skoru ne olursa olsun, dostluğumuzu bozamaz, bizim aramıza giremez... Gerekirse, dostluk adına Beşiktaş forması bile giyerim...”

İşte, bu oyunun dostluk ve barış olduğunu en güzel anlatan kelimeler, ne dersiniz, o pankartı asanlar! Altuğ kardeşimiz gibi düşünenlerin sayısının artmasını diliyorum. Unutmayın ki, bu gemide hepimiz varız!

Hakaret ne demek!

Fenerbahçe-Galatasaray derbisi ardından taraftarla gerilim yaşayarak, tribünden aşağıya atlayan Başkan Ali Koç’un tepkisi bana geçmişi anımsattı... Beşiktaş’ın rahmetli başkanı Mehmet Üstünkaya da bir maçta kendisine yönelik hakaretlere benzer bir tepki göstermişti ve haklıydı.

Seversiniz, sevmezsiniz, başarısız bulursunuz, bulmazsınız, ama hakaret ne demek? Başkan Ali Koç’a yapılan hakaretleri onaylamak mümkün değil. Neticede Fenerbahçe’nin başarısı için o göreve geldi, zamanını harcadı, cebini açtı. Evet, Fenerbahçe’nin bugünkü konumu negatif, tamam, istifaya da çağırabilirsiniz, en demokratik yol budur, ama hakarete gelince orada duracaksınız, haddinizi bileceksiniz! Bu düşünceyle yola çıkarsanız, yönetime de, takıma da zarar verirsiniz... Lig devam ediyor, kaldı ki bu oyunda yenilgi asla dünyanın sonu da değildir!

İmzamı atarım

Milliyet’te dün Celal Umut Eren’in, “Fenerbahçe nasıl bu hale geldi!” başlıklı haber-analizi yayımlandı... Her satırına imzamı atarım, çok doğru analizler yapmış. Sadece Ersun Yanal mı suçlu? Comolli’nin günahı hiç mi yok, var arkadaş var, onu da pas geçmeyelim! Gelelim Ersun hocaya... İstifa eder veya etmez, onun bileceği iş! Ancaak taşlarla çok fazla oynuyor, ‘çakma’ stoperlerden umut bekliyor, olmazzz! Haa elinde stoper olmaz, o çakmalara yönebilirsin! Dedik ya, bir takımın mihenk taşlarıyla oynarsanız ki Yanal bunu hep yapıyor, başınıza iş alırsınız, tıpkı Yanal gibi!

Yoruma gerek yok!

Sosyal medyada dolaşan ve Beşiktaş’ın bugünkü tablosunu şahane özetleyen bir karikatür var. Caner Demircan ustamız çizmiş, izin almadık, hoşgörüsüne sığınıyorum, köşemde bu karikatüre yer verdiğim için. Kartal’ı ve Sergen Yalçın’ın konumunu özetleyen bu karikatüre yorum yapmak yanlış olur! Bazı çizimler vardır ki, yorum yapılmaz, tıpkı Caner Demircan üstadımızın karikatürü gibi. Eline, kalemine sağlık. Sergen hocanın, Trabzonspor maçından sonra, “Gol atmayı öğretemem” sözü de tarihidir, adresler de bellidir!

sergen-karikatur.jpg