ALENÎ

Dilvin Gerçek

Ajans Beşiktaş -

Futbol oyununa dair konuşulacak tek kelam kalmamışken uzun zamandır, bu oyunun içine irin olmuş sızmış ne kadar unsur varsa hepsini izliyoruz haftalardır.

Yazan kötü, söyleyen düşman, Beşiktaş’ı savunan trol oluyor da bu işi bu hallere getirene zerre-i miskal bir şey olmuyor.

Hakem yüzde yüz çalınması gereken penaltıyı görmüş de vermemiş. Vermez, kardeşim.

Ben sakatım diyen bir çekiliyormuş sahneden, haftalarca dönmüyormuş. Dönmez ki…

Sahaya çıkanların büyük çoğunluğunun gerçek performanslarından eser yokmuş. Neden olsun?

Ne verdin ki şimdi ne istiyorsun? Para mı? Beğenmez, yollarını ayırırsın vakitlice amenna. Ama elinde tuttuğun sürece karşılığını ödemeye zaten mecbursun.

Hangi gün estin, gürledin? Aylardır her maç oyunun kaderini değiştirecek hangi kasıtlı kararda vurdun masaya yumruğunu? Masadan, yumruktan geçtik, ortada yoksun.

Kaç maç oldu ipin ucunu bırakalı, kaç puan hediye edildi gelene geçene altın tepside, kaç ay oldu Beşiktaş’ı bu hallere düşüreli, düşmanları sevindireli ben artık sayamadım.

Es geçilen kaç penaltı kadar daha sessiz kalınacak mesela? Beşiktaş’a yakışır başarı ve tecrübede bir hoca olmaksızın başta, hangi maçtan medet umacaksınız? Başkanlığı es geçtik, bu kulübün futbol takımını bugüne dek hiç olmadığı kadar çaresiz görmeye bir taraftar olarak dayanabiliyor musunuz? Hakem sahada Beşiktaş’ı doğrarken mesela “Yahu bu kadar da olmaz!” diyor musunuz yanınızdakilere? Yoksa biz çok mu masum tarafından bakıyoruz kir pas içinde kalmış bu düzene?

Bir garip yetim çocuk haline geldi koskoca takım. Ne kalecisi motive olabilir ne yabancısı. Ne TFF bırakır bizimle top gibi oynamayı ne MHK vazgeçer abalıya vurmaktan.

Yol biteli çok oldu da ne sağa dönebiliyoruz ne sola. Bundan gayrı dönecek yerimiz de kalmadı.

Sevdik olmadı, kızdık olmadı, bize ancak korku filmi gibi dayatılan işkenceyi izliyoruz bölüm bölüm. Herkes kendi derdine düştü. Ne ilginçtir ki o dert de yine ve hâlâ Beşiktaş’ta olmak. Dalga geçer gibi. Bir simülasyonun içerisinde deneme yapar gibi. Sınırı, ucu bucağı olmayan bir sabır testi… Yaktı, yıktı, perişan etti bizi.

Çok zor olan hayatlarımızın içinde büyüttüğümüz tek umudumuz, yaşam sevincimiz bitti. En sevdiğimize olan inancımız gözlerimizin önünde tükendi. Bugün olacakları haftalarca söyledik, kim dinledi? Dinlemek bir yana, burunların dikine dikine gidildi. Üstelik gayet alenî.

Şimdi bekle ki çıksın bu en dipten ayağa kaldıracak biri…