Ajans Beşiktaş - Bilindiği gibi, kulüplerin şampiyonluk sayıları Beşiktaş’ın 1956-1957 sezonunda kazandığı Federasyon Kupasından başlanarak hesap ediliyor.
Özellikle Beşiktaş son iki sezonu şampiyon olarak tamamlayıp formasına üçüncü yıldızı taktıktan sonra bu hesaplamaya itirazlar yükselmeye başladı.
Bir grup; şampiyonlukların 1923 yılından itibaren, bazı sezonlarda oynanmış olan Türkiye Futbol Birinciliği ve Milli Küme şampiyonluklarının da şampiyonluk olarak kabul edilerek yıldız hesabına eklenmesini istiyor. Diğer bir grup ise Beşiktaş’ın 1956-1957 ve 1957-1958 Federasyon Kupası şampiyonluklarının şampiyonluk olarak sayılmaması gerektiğini savunuyor.
Her iki durumda da Beşiktaş’ın zararlı çıkacağını, özellikle birinci grubun isteğinin tamamen Fenerbahçe’nin çıkarına olacağını bir tarafa koyarak, 1923’ten bu yana Türkiye’de oynanan futbol ligleri için; duyduklarımı, bildiklerimi ve ulaşabildiğim kaynaklardan edindiğim bilgileri paylaşmak ve objektif olarak değerlendirme yapmak istedim.
İSTANBUL LİGİ (MAHALLİ LİGLER)
1923 öncesi İstanbul’da tek bir futbol ligi yokmuş. Pazar Ligi, Cuma Ligi, Türk İdman Birliği Ligi gibi farklı organizasyonlar yapılırmış. Türkiye Futbol Federasyonu’nun, Futbol Heyet-i Müttehidesi adı ile kurulup, 21 Mayıs 1923 tarihinde FIFA’ya üye olmasının (Kaynak: TFF resmi sitesi) ardından, farklı organizasyonlar kaldırılarak tek bir İstanbul Ligi düzenlenmiş ve birincisi 1924 yılında oynanmıştır.
İstanbul Ligi, 1959-1960 sezonunda Milli Lig adıyla Türkiye Ligi düzenlenene kadar devam etmiş ve bu süre boyunca Türkiye’nin tartışmasız en önemli futbol organizasyonu olmuştur.
İstanbul Ligi dışında da, başta Ankara ve İzmir olmak üzere mahalli ligler düzenlenmiştir. İstanbul dışındaki mahalli liglerin nasıl ve hangi yıllarda oynandığı ayrı bir araştırma konusu. Ancak İstanbul; sanat, kültür, spor vb. her konuda diğer şehirlerden çok farklı bir yerde olduğundan, futbolda da İstanbul Ligi’nin diğerlerinden çok yukarıda olması gayet doğal.
Bugün bile Beşiktaş, Fenerbahçe ve Galatasaray’ın taraftar sayılarının toplamının % 90’lar seviyesinde olması ve Türkiye’nin Avrupa Şampiyon Kulüpler Kupasına, 1956 yılında gönderdiği ilk takım olan Galatasaray’ın, sadece İstanbul Ligi Şampiyonu unvanıyla buna layık görülmesi; İstanbul Liginin Türkiye’nin en önemli futbol organizasyonu olduğu iddiasını destekleyen verilerdir.
Diğer taraftan; şahsi olarak ben de büyüklerimden, üç büyüklerin İstanbul Ligi dışındaki organizasyonlara bir angarya gözüyle baktığını, “şampiyon” dendiğinde akıllara İstanbul Ligi şampiyonunun geldiğini duymuşumdur.
En büyük rekabetin üç büyükler arasında olması ve bu rekabetin tüm canlılığıyla İstanbul Liginde yaşanması, başka bir rekabete ihtiyaç duyulmaması sonucunu doğurmuştur.
Görüşlerine değer verdiğim bir yazar olan Mehmet Demirkol’un da dahil olduğu bir çok kişi; 1957 öncesi oynayan ünlü futbolcuların, zamanlarında Türkiye Ligi olmaması sebebiyle oynadıkları maçların, attıkları gollerin vs. yok sayıldığını ve onlara haksızlık yapıldığını, o yüzden Türkiye Futbol Birinciliği ve Milli Küme şampiyonluluklarının da bu hesaba dahil edilmesi gerektiğini savunmaktadır.
Bu iddia bende; Fenerbahçe’nin çıkarına olan bir değişikliğin kabul ettirilmesi için, Baba Hakkı, Süleyman Seba gibi efsaneler üzerinden duygu sömürüsü yapılarak Beşiktaşlıların yanlarına çekilmeye çalışıldığı izlenimi uyandırmakla beraber, efsanelerimizin yok sayılması gibi bir durum söz konusu değildir. Onların oynadığı dönemde en değerli lig İstanbul Ligidir ve İstanbul Liginde oynadıkları tüm maçlar, attıkları tüm goller vs. hem hafızalardadır hem de kayıt altındadır.
Amsterdam Olimpiyatlarına hazırlıklar sebebiyle iptal edildiği 1927-1928 dışında, her yıl aralıksız olarak oynanan İstanbul Ligi; 1924-1951 yılları arasında amatör olarak oynanmış, 1951 yılında profesyonelliğin kabulünün ardından, 1959’a kadar profesyonel olarak devam etmiştir.
Toplam 35 kez düzenlenen İstanbul Liginde; Beşiktaş 13, Fenerbahçe 11, Galatasaray 9, İstanbulspor ve Güneş 1’er kez şampiyon olmuştur.
TÜRKİYE FUTBOL BİRİNCİLİĞİ (ŞAMPİYONASI)
Hakkında çok az bilgi ve belge olan bir organizasyon Türkiye Futbol Birinciliği. Şampiyonun belli olduğu maçlar bile hafızalarda pek yok, kayıtlar da ancak gazete arşivlerinden bulunabiliyor.
Bilebildiklerimiz şunlar; İstanbul, İzmir ve Ankara mahalli lig şampiyonu olan 3 takıma, diğer mahalli lig birincilerinin aralarında yaptıkları eleme maçları sonucu birinci olan takım katılıyor ve bu 4 takım aralarında final grubu oynuyor. Üç büyük şehrin birincilerine ayrıcalık tanınmış.
Konunun daha iyi anlaşılabilmesi için, 10 Mayıs 1951 tarihli Milliyet gazetesinin kupürünü paylaşıyorum. Okunması biraz zor ama özetle şunu anlatıyor;
26 bölgenin (ilin) lig şampiyonları; Aydın, Edirne, İçel, Kütahya, Malatya ve Zonguldak şeklinde ayrılan 6 grupta aralarında maçlar oynayacak.
Bu gruplarda ilk sırayı alacak 6 takım, Bursa’da toplanarak aralarında maçlar oynayacak ve son grubun birincisi belli olacak.
Üç büyük ilin şampiyonları olan Beşiktaş, Gençlerbirliği ve Altay’a katılacak olan son grubun birincisi ile beraber toplam 4 takım Balıkesir’de final maçları oynayacak.
Türkiye Futbol Birinciliği; 1924 ve 1951 yılları arasındaki 28 sezonda toplam 19 kez oynanmış, 3 kez Fenerbahçe, 2 kez Beşiktaş şampiyon olmuş, Galatasaray’ın şampiyonluğu yok. 1951’de futbolda profesyonelliğe geçilmesinin ardından amatör takımlar arasında devam etmiş.
MİLLİ KÜME – MAARİF MÜKAFATI – MİLLİ EĞİTİM KUPASI
Üçü de aynı kupa; 5 kez Milli Küme, 2 kez Maarif Mükafatı, 4 kez ise Milli Eğitim Kupası adlarıyla olmak üzere, toplam 11 kez düzenlenmiş. İlki 1937, sonuncusu 1950 yıllarında, arada 3 sezon boş geçilmiş. Maçlar deplasmanlı lig usulüne göre oynanmış.
11 kupanın 10’una sadece İstanbul, Ankara ve İzmir takımları katılmış. Bir istisna olarak 1941’de oynanan kupada Eskişehir Demirspor var.
1941’de düzenlenen kupaya 10, 1946’da düzenlenen kupaya 6, diğerlerine 8 takım katılmış.
Katılacak takımlar 9 sezonda: İstanbul Liginde ilk 4 sırayı, Ankara ve İzmir Liginde ilk 2 sırayı alan takımlar şeklinde belirlenmiş. Bu sayılar; 1941’de 4-3-2, 1946’da ise 2-2-2 şeklinde. 1944 ve 1946 yıllarında gerekli dereceyi alamayan Galatasaray katılamamış.
Bu kupayı 6 kez Fenerbahçe, 3 kez Beşiktaş, 1 kez Galatasaray ve 1 kez de Güneş (Galatasaray’dan ayrılanların kurduğu ve ömrü çok kısa olan bir kulüp) olmak üzere sadece İstanbul takımları kazanabilmiş. İstanbul’daki futbolun diğer şehirlerden farklı olduğunu gösteren bir veri daha…
Aşağıda Türkiye Futbol Birinciliği ile Milli Küme’nin düzenlendiği sezonlar ve kazananlar verilmiştir.
Tabloda görüldüğü gibi, 9 sezonda her iki organizasyon birden yapılmıştır. Bu kupaların tamamı şampiyonluk olarak sayıldığı takdirde, 9 sezonun iki şampiyonu olacaktır. Bir sezona iki şampiyonluk verilmesi mantıklı mıdır? Üstelik hiç Türkiye şampiyonu olmayan 7 sezon ortada dururken.
Halit Kıvanç, 20 Ağustos 1950’de Milliyet gazetesinde bir yazı kaleme almış. Aslında, o günlerde düzenleneceği söylenen (ancak sonra düzenlenmeyen) bir Türkiye Kupasının yerinde olacağını anlatmak için yazılmış bir yazı. Fakat Türkiye Futbol Birinciliği ve Milli Eğitim Kupası’na, o günlerde yetkin birinin ne gözle baktığını göstermesi açısından önemli.
Günümüzde, sadece internette bulabildiği kupa listelerine bakarak “Eskiden bizde de Türkiye şampiyonlukları varmış.” diyen, ardından “Bunlar niye sayılmıyor, sayılmalı.” hükmüne varan önemli bir kitle var. O zamanın ruhunu hiç anlamayan, yaşamadığı ve yaşayanlardan dinlemediği için anlaması da mümkün olmayan, hele listedeki sayılar tuttuğu takımın lehine olunca ağzının suyu akan bir kitle. Bu yüzden çok önemli Halit Kıvanç’ın o gün yazdıkları.
“… Mahalli ligler bittikten ve esasen futbolda ileri üç şehir için bir çeşni olmaktan başka işe yaramayan Milli Eğitim oyunları da sona erdikten sonra yangından mal kaçırırcasına bir sürat ve şaşkınlık içinde Türkiye birinciliği yapılıveriyor. Neticede ortada kalan takımın Türkiye’nin hakiki birincisi olup olmadığını sporla uzak veya yakından ilgili her şahıs layikiyle takdir eder. Şu halde gaye kendimizi avutmak olmadığına göre bu şampiyonayı daha makul ve daha mantıki esaslara istinad ettirmek icabeder.”
Usta gerekeni söylemiş. onun sözlerinden de faydalanarak yazının buraya kadar olan bölümüne ilişikin görüşlerimi aşağıdaki gibi özetleyebilirim;
1923-1957 yılları arasında Türkiye’nin en önemli futbol organizasyonu İstanbul Ligidir. O dönemde futbol oynayan yıldız futbolcuların şampiyonlukları sayılmıyor diye haksızlığa uğramış olmaları söz konusu değildir. Tüm yaptıkları hafızalarda ve kayıtlarda mevcuttur.
Eğer mutlaka 1957 öncesi şampiyonlar yaratılmak isteniyorsa, buna en yakın organizasyon İstanbul Ligi olabilir ki bu da doğal olarak kabul edilebilecek bir durum değildir. Milli Küme, üç büyük şehir takımları için bir “çeşni”dir. Aslında İstanbul Liginden daha az önem verilen bir organizasyonun birincisinin Türkiye Şampiyonu olarak kabul edilmesi mantık dışıdır. Türkiye Futbol Birinciliği, “yangından mal kaçırırcasına” 4 takımı final grubunda karşılaştırıp sonuçlandırılan bir organizasyondur. Çoğunlukla İstanbul dışındaki kulüpler kazanmıştır ve bu kulüplerin tarihlerinin hiçbir döneminde üç büyüklerle rekabet edecek güçte olmadıkları da açıktır. 9 kez aynı sezonda düzenlenen iki organizasyonun şampiyonlarının her ikisinin de Türkiye Şampiyonu olarak kabul edilmesi üstüne konuşulacak bir konu dahi değildir.
FEDERASYON KUPASI
İtiraz edilen ikinci konu, Beşiktaş’ın 1956-1957 ve 1957-1958 sezonlarında kazandığı Federasyon Kupalarının Türkiye Şampiyonluğu olarak kabul edilmesi.
Federasyon Kupası’nın düzenlenmesi, Avrupa Şampiyon Kulüpler Kupası ile bağlantılı. Avrupa Şampiyon Kulüpler Kupası ilk kez 1955-1956 sezonunda düzenlenmiş, ancak Türkiye takım göndermemiş.
1956-1957 sezonundaki Avrupa Şampiyon Kulüpler Kupası’na Türkiye bir takım göndermeye karar vermiş ama ortada bir Türkiye Ligi olmadığından gönderilecek takım olarak, 1955-1956 İstanbul Ligi Şampiyonu Galatasaray seçilmiş ve Galatasaray Türkiye’yi temsil etmiştir.
1957-1958 sezonunda Türkiye’yi Avrupa’da temsil edecek takımı belirlemek için 1956-1957 sezonunda, mahalli liglerin tamamlanmasından sonra, Federasyon Kupası adı altında bir organizasyon düzenlenmiştir. Bu kupaya İstanbul, Ankara ve İzmir takımları dahil edilmiştir. Takımlar önce üçer eleme turu oynamış, turları geçen 6 takım final grubunda çift devreli lig usulüne göre karşılaşmış ve Beşiktaş şampiyon olmuştur. Ancak ne yazık ki Federasyon UEFA’ya geç bildirim yaptığından Beşiktaş Avrupa Şampiyon Kulüpler Kupasına katılamamıştır.
Sonraki sezon yine aynı amaçla, yine üç büyük şehrin takımlarının dahil edildiği ve yine mahalli liglerden sonra bir Federasyon Kupası düzenlenmiştir. Bu kupada 3 eleme turu oynanmış, turları geçen 8 takım, 4’lü iki gruba ayrılmış, bu grupların birincileri olan Beşiktaş ve Galatasaray finalde karşılaşmışlardır. Her iki maçı da 1-0 kazanan Beşiktaş 1957-1958 Federasyon Kupası Şampiyonu olmuş ve Türkiye’yi Avrupa’da temsil etmiştir.
Mahalli ligler 1958-1959 sezonunda yine oynanmış ve ardından Federasyon Kupası ile aynı amaçla bu kez Milli Lig adıyla (Milli Küme değil) bir organizasyon düzenlenmiştir. Katılanlar yine üç büyük şehrin takımlarıdır. Bu kez statü, 2 adet 8 takımlı grup oluşturulması ve grup birincilerinin finalde karşılaşması şeklindedir. Finalde Galatasaray’ı geçen Fenerbahçe 1959 Milli Lig Şampiyonu olmuştur. Sezonun tek yılla belirtilmesinin sebebi, maçların 1959 yılı içerisinde başlaması ve bitmesidir, 4 aydan kısa sürmüştür. Federasyon Kupalarında olduğu gibi küme düşme yoktur.
1959-1960 sezonunda mahalli ligler kaldırılmış ve yine Milli Lig adı altında, 20 takımlı bir Türkiye Ligi kurulmuştur. Bu lig klasik deplasmanlı lig usulüne göre oynanan, küme düşmesi olan bir ligdir ve Beşiktaş şampiyon olmuştur.
Beşiktaş’ın 1956-1957 ve 1957-1958 sezonlarında kazandığı Federasyon Kupası şampiyonluklarıyla, Fenerbahçe’nin 1959 sezonunda kazandığı Milli Lig Şampiyonluğu; amaçları, dahil edilen takımlar, küme düşmenin olmaması ve aynı sezonlarda mahalli liglerin oynanmasıyla aynıdır. Sadece statülerinde ve isimlerinde farklılık bulunmaktadır.
Buna rağmen; Fenerbahçe’nin 1959 sezonu şampiyonluğu, şampiyonluk sayılarına ilk zamanlardan itibaren dahil edilmiş, Beşiktaş’ın Federasyon Kupaları ise gözardı edilmiştir.
Bu eşitsizlik Beşiktaşlıların yıllar boyu tepkisini çekmiş, sonunda UEFA’ya başvuru yapılmış ve Beşiktaş’ın 1956-1957 ve 1957-1958 sezonlarında Türkiye Futbol Federasyonu tarafından Türkiye Şampiyonu olarak bildirildiğine ilişkin belge alınmıştır. Bu gelişme üzerine TFF Tahkim Kurulu 09.05.2002 tarihli kararı ile, yukarıda sözünü ettiğim 3 sezonun maçlarının da benzer tarzda oynandığına işaret ederek, Beşiktaş’ın 1956-1957 ve 1957-1958 sezonu şampiyonluklarını tescil etmiştir.
TFF Tahkim Kurulu’nun kararı için önceleri önemli bir tepki olmamakla beraber, Beşiktaş şampiyonluklar kazanıp toplam sayıda iki rakibine yaklaştıkça ve özellikle 2016-2017 şampiyonu olup üçüncü yıldızı takınca, aralarında ünlü gazetecilerin de bulunduğu bazı kesimler yeniden 2 Federasyon Kupası şampiyonluğunu tartışmaya açmaya çalışmıştır. Üstelik bu kişilerin yıllar önce kabul edilmiş olan Fenerbahçe’nin 1959 şampiyonluğu için tek kelime dahi etmemiş olmaları da itirazların pek de iyi niyetli olmadığını göstermektedir.
Kötü niyetle veya Galatasaraylı olduğu için demeye dilimin varmadığı ancak bilgisizlikten yazmış olduğunu düşündüğüm, TSYD Başkanı Oğuz Tongsir’in konuyla ilgili mesajını paylaşıyorum. Tongsir grup şampiyonluğunun anlamını dahi bilmiyor sanırım. Bir organizasyonda “grup şampiyonu” varsa bir de şampiyon olması gerekmez mi? Beşiktaş grup şampiyonu ise “asıl” şampiyon hangi takımdır? Beşiktaş “uydurulmuş” bir şampiyonlukla mı Türkiye’yi Avrupa’da temsil etmiştir?
Türkiye Spor Yazarları Derneği Başkanı bir görüş beyan etmiş ama görüşünü neye dayandırdığını dahi anlayamıyoruz maalesef. Makamına ve tecrübesine saygıyla, keşke mesajını “nokta” diye bitirmeseymiş diyorum. Çünkü o makam ve o tecrübedeki birisinin konuya gerçekten “nokta” koyması gerekirdi.
Türkiye Ligi kuruluşundan bu yana 4 ayrı isimle oynanmıştır; Federasyon Kupası, Milli Lig, Birinci Lig ve Süper Lig. Türkiye Kupası 1981-1992 yılları arasında Federasyon Kupası adı altında oynanmış olup iki kupa birbirinden tamamen farklıdır ve karıştırılmaması gerekir.