Bilal Meşe, Sergen Yalçın'ı anlatmaya devam ediyor! "Ata binerim, ama para isterim"

Bilal Meşe, Sergen Yalçın'ı anlatmaya devam ediyor! "Ata binerim, ama para isterim"

"Gazeteden röportaj talimatı gelince hemen Sergen Yalçın’ın kapısını çaldım, tam ikna ettim derken sürpriz bir çıkış yaptı, 2 bin dolar istedi. Söyleşi gazetede tam sayfa yayımlandı"

Ajans Beşiktaş - İşte Milliyet Gazetesi'nde yer alan "Bilal Meşe'nin kaleminden: Tanıdığım Sergen Yalçın" yazı dizisinin ikinci bölümü...

Sergen Yalçın’ın at tutkusunun yoğun olduğu yıllar... Milliyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni o sıralarda Derya Sazak, Spor Müdürü ise İhsan Topaloğlu... Sazak, artı sıkı bir Beşiktaşlı... Bir gün servise geldi, biz de müdürle günlük rutin gelişmeleri tartışıyorduk... - Arkadaşlar kolay gelsin; dedi. Ve ardından bana döndü... - Bilal, Sergen’i hipodrumda ata bindir, şahane bir iş olur. İhsan Topaloğlu ile birbirimize baktık; - Zor, Sergen bunu asla kabul etmez, dedik. - Yok arkadaş, bu işi sizden bekliyorum; dedi ve yanımızdan ayrıldı.

"Ata binerim, ama para isterim"

Müdür dahil, benden bir iş isteniyorsa, alttan girer, üstten çıkar, onun yaparım... Yani, tuttuğum dalı koparırım... Tabi ki Sergen’in kapısını çaldım, oturduk, konuştuk. Tam ikna ettiğim sırada, sürpriz bir çıkış yaptı; Tamam abi ata binerim, ama para isterim; dedi.

Fatih Terim'e smokin giydirdik

Ne var ki, Milliyet olarak birçok özel işe imza attık, meslektaşım Yaşar Saygı ile birlikte Avrupa’nın iki yenilmez hocası Gordon Milne ve Milan’ın teknik patronu Fabio Capello’yu Milano’da buluşturduk, müthiş bir işti o yıllarda. Bitmedi... Türkiye’yi tarihinde ilk kez Avrupa Futbol Şampiyonası’na taşıyan değerli hocamız Fatih Terim’i yine Yaşar Saygı ile birlikte Londra’ya ünlü Wembley Stadı’na götürdük, smokin bile giydirdik... Bunları niye yazdım, hiçbir iş için kişilere para vermedik...

"Vallahi müdür 2 bin dolar istedi"

Neyse, gazeteye döndüm, Sergen’in para isteğini İhsan Topaloğlu’na ilettim, o da genel yayın yönetmenine... Derya Sazak, yeniden servise geldi; - Tamam; dedi. Ne kadar istiyor? - Vallahi müdür 2 bin dolar! - Verdim gitti, işi bekliyorum sizden.Evet, Veliefendi Hipodromu kendisine ait atın üzerinde Sergen’in fotoğraflarını çektik, söyleşimizi gerçekleştirdik... Bu röportaj Milliyet’te büyük puntolarla tam sayfa yayımlanmıştı.

sergen.jpg

Milliyet tarihinde bir ilk

Ancak Milliyet Spor Servisi olarak tarihimizde ilk kez bir söyleşi için para vermiştik, o da Sergen Yalçın’a gitmişti. Söyleşinin gazetede çıkmasından sonra yine Fulya’dayım... Antrenmanın başlamasına 5-10 dakika var, futbolcuların tamamı sahada...

Sergen Yalçın’a para verdiğimizi kimseye söylememiştim! Ne var ki, Sergen sahanın tam ortasında elinde benim verdiğim dolarlar var! - Bakın arkadaşlar bu paralar Bilal Meşe’nin paraları!

‘Kupa kaldırmaktan kollarımız yoruldu’

Gelelim birlikte top oynadıklarına... Sergen Yalçın’ın takım kaptanı Rıza Çalımbay’da şimdi sıra. Bakın ne anlatıyor;- Çok iyiyiz o dönemde Beşiktaş olarak. Üst üstte 3. kez şampiyon olduğumuz yıl. O günlerde Sergen geldi yanıma; şampiyonluk kupasını alacağımız maça çıkacağız. Kaptan dedi; yine mi kupa alıyoruz? Kollarımız yoruldu kupa kaldırmaktan! Ne cevap vereceğimi şaşırdım vallahi! Daha yeni gelmiş takıma, güvene bak adamda!

Ser verir, sır vermez

Hazır cevaptır Sergen Yalçın, zekidir. Futbol oynarken de yansıtırdı zekasını sahaya, konuşurken de. Biri laf attı mı, anında cevabını yapıştırırdı. O nedenle de hemen herkesle bir anısı vardır. Birçok meslektaşımla da...Ama kimseyi de kırmazdı. Bir özelliği vardır ki; takım içinde olanları asla dışarı taşımazdı. Hiçbir gazeteci gidip de ona içeride ne olduğunu sormazdı, soramazdı. Başka her şeyi konuşurdu, her şeyi. Ama içeride ne oldu diye sorarsan külahları değiştirirdi!

Kanat’a Ferrari ile tehdit!

Sergen Yalçın’ı yakından tanıyanlardan biri de meslektaşım rahmetli Kazım Kanat’tı. Ama Kazım abi, Sergen’i bir öve öve göklere çıkarıyordu, ertesi gün de yerin dibine sokuyordu! Ortası hiç yoktu. Bir gün Fulya’da antrenman bittikten sonra Sergen yanımıza geldi: - Kazım abi, gel seni gazeteye bırakayım, o tarafa gideceğim. - Yapma yahu! dedi, Kazım abi... İyi hadi gidelim! Ve gittiler...

"Tansiyonum çıktı, indir beni diyorum"

Ertesi gün sonra Kazım abi antrenmandaydı. - Ne oldu abi, dedim. Bıraktı mı Sergen seni gazeteye? Önce ters ters baktı... Sonra da; - Yahu Bilal, dedi; bizim gazeteyi biliyorsun Mecidiyeköy’de... Buraya yalnızca 6 kilometre uzakta. Bindik adamın Ferrari’sine... Bir bastı gaza ki; aman Allah’ım! Makas atıyor, arabanın motorundan acayip sesler çıkıyor! Kemeri bağladım, koltuğa yapıştım! Tansiyonum çıktı, indir beni diyorum. Bana ne dedi biliyor musun?

- Kazım abi beni bir daha o kadar sert eleştirmeyeceksin değil mi? dedi. - Ne diyeyim... Tamam diyerek söz verdim de arabadan inebildim! Yaşadığı kabusu anlatırken de sararmıştı ama ben gülmekten kendimi alamadım. O sırada yine Sergen gelmez mi yanımıza... - Hadi Kazım abi seni ben bırakayım yine gazeteye, dedi. Kazım abi hafiften sinirli bir sesle; - Yok kardeşim yookkk! Bir daha senin arabana binmem ben!

Daum’dan kaçamadı

Dedim ya, Sergen Yalçın’ı en yakından tanıyan isimlerden biri de Faik Gürses’tir diye... Ustamız anlatmaya devam ediyor...Sergen sıra dışı oyunculuğunun yanı sıra, iyi bir bilardocu, kağıt oyunlarının da hasını oynayanlardandı. Futbol oynarken sigara içtiğini hiç görmedim. Kibriti bile tutmaktan çekinen bir yapısı vardı. Sigara gibi alkol de kullanmazdı. Sergen ile ilgili yazı bu kadar olur mu? Olmaz tabii...

Antalya kampındayız, teknik direktör Christoph Daum... Hoca bir gün izin vermişti ama herkesin saat 19.00’da kampta olmasını istemişti. Bizde de kiralık araba var. Sergen o dönemin kalecisi Şener ile birlikte yanımıza geldi; - Biz bir şehre kadar gidip, geleceğiz, arabanız müsaitse alabilir miyiz? Hemen getiririz! dedi. Verdik tabii... Ertesi sabah erken saatte takım krosa çıktığında bir baktık ki iki kişi eksik. Sergen de yok, Şener de....

"Daum iki garsonu ajan olarak tutmuş"

“Allah, Allah ne oldu acaba?” diye Bilal Meşe ile birbirimize bakarken Daum yanımıza geldi; - Arkadaşlarınız sabaha karşı geldi kampa, haberiniz var mı! Resmen başımızdan aşağıya kaynar sular döküldü! Arabaya koştuk. Kaputa elimizi bir koyduk ki alev gibi. Yeni gelmişlerdi demek ki! Antrenmana da almamış Daum onları. Meğer hoca otelden iki garsonu ajan olarak tutmuş. Kim ne yapıyor, kim kiminle görüşüyor, nereye gidiyor, hepsini biliyormuş. Bizden arabayı aldıklarını da öğrenmiş, otele kaçta döndüklerini de... Bana ‘Bir gün gelecek Sergen Yalçın çok iyi teknik direktör olacak’ deselerdi asla inanmazdım. Tazminatıma iddiaya bile girerdim. Demek ki kaybedermişim!

Elimde galoplar, Erzik’e yakalandım

A Milli Takım ile İtalya kampındayız. İtalya ile maç var. Biz de gazeteciler olarak takipteyiz. Antrenman bitti Sergen yine yanımda! - Abi, İstanbul’dan at yarışlarının galopları gelecek faksla senin oteline. Alıp da bana getirir misin?Hayır diyecek halim yok ya; -Tamam, getiririm, dedim. Galoplar faksla geldi, onları alıp Sergen’in kaldığı otele gittim.Resepsiyonda oda numarasını sordum. O sırada arkamdan bir ses; -Hayrola Bilal? Ne istiyorsun? Şenes abiydi. Futbol Federasyonu Başkanı Şenes Erzik! Ne diyeceğimi şaşırmıştım ama fakslar elimdeydi, yakalanmıştım, hem de federasyon başkanına!

-Ooo, dedi; onlar at yarışı tahminleri değil mi? Sergen’e getirdin herhalde! Ne diyeceksin? Sapsarı kesildim! Şenes abi gülümseyerek yanımdan ayrıldı. Ama ben yerimden bir kaç dakika kımıldayamadım! Bir Milli Takım anısı daha... Teknik Direktör Mustafa Denizli. Belçika ile deplasmanda oynayacağız. Milli Takım antrenmana çıkarken Sergen saha kenarına yanıma geldi... -Abi biraz sonra 4. ayak koşacak! Hangi atın geldiğini öğrenip, bana elinle işaret eder misin? Cevap vermemi beklemeden gitti, antrenmandaki yerini aldı.

Ben ne yapayım, açtım telefonu öğrendim. Sonra da sürekli bana bakan Sergen’e elimle işaret yaptım. 6 numara gelmişti, sağ elimin 5 parmağını, soldan da 1 parmağımı kaldırdım işareti verdim. O sırada Mustafa hoca bana seslenmez mi? -Ne oldu Bilal, 6 numara mı geldi! Koskoca Mustafa Denizli... Gözünden kaçar mı adamın! Kaçmadı. Çok utandım! Sergen ise rahattı, herhalde oynadığı at gelmişti ki, çift kale de topu 90’a taktı!