"Oğuzhan, Tolgay, Talisca’nın aynı anda varlığı hakikaten Barcelona havası..."

"Oğuzhan, Tolgay, Talisca’nın aynı anda varlığı hakikaten Barcelona havası..."

Habertürk gazetesi yazarı Umur Talu, Karabükspor-Beşiktaş maçını değerlendirdi.

Ajans Beşiktaş - Umur Talu şu değerlendirmelerde bulundu: Beşiktaş’ın bir büyük lüksü üç “10 numara” ile oynayabilmek. Oğuzhan, Tolgay, Talisca’nın aynı anda varlığı hakikaten arada bir Barcelona havası. Negredo da ince işlerle katılınca ilk 15 hoş pozisyonlar getirdi. Ama o kadar.

Bu aynı zamanda yumuşak karnı. Rakip kontrataklarda Tosiç’in sarı eli, Oğuzhan’ın sarılık faulü gerekti ilk 15’te.

20 dakika santrfor topları hep Talisca’ya geldi; Karabüklüler’e çarpıp eridi. 25’te, bir zamanlar Beşiktaş’ı yakan Dany, boş kaleye süzülen topu keserek o an yine yaktı! Necip-Lens kanadı iyi bir Gönül-Quaresma kanadına göre tek kanatlı bir kartal yaratıyor. Sürpriz değil! Nasıl hakem Ali Palabıyık esasen bıyıksızsa, Kartal da Caner dışında kanatsız.

2. devre, Talisca’nın olmayan faulü alışı, hazır Quaresma yokken kendine göre penaltı noktasına dikişiyle başladı. Lakin geçen yılki ayak içi sahada değildi!

Penaltının nasıl geldiğini bir Necip anladı. Anlamadığı Oğuzhan’ınkiydi! Yine yanlış penaltıcı, Talisca varken.

Beşiktaş, Atiba, Sosa omurgasından yoksunken epey dağınık. Maçın en iyi adamını Dany, kırmızı adamını daha 6’ıncı dakikadan itibaren Tosic yapacak kadar. 0-0’da santrafor çıkarıp stoper almaya mecbur kalarak!

Penaltıyı kaçıran, penaltıcı değil, 10 kişilik takımda asistçi 10 numara olduğunu tek topta gösterdiğinde, yeni santrafor emekçi Babel olmuştu! Karabük’ün Seleznyov’la nihayet iyi oynadığı sırada. Durmadan havayı şuta boğarken. Beşiktaş oyundan düşüp Fabri nöbeti devralmadan hemen önce.

Beşiktaş geçen senenin devamı değil. Herkes bir yaş yaşlanmış, daha yorgun. Yavaş yavaş hızlanacak belki. Porto’dan önce mi, sonra mı?

Rahmetli gazeteci, akademisyen, Atletizm Federasyonu başkanı, bir darbenin, içeri bir darbenin dışarı attığı Prof. Kurthan Fişek 1978’de, “GS aristokrasi, FB burjuvazi, BJK proletarya takımı” demişti. Kurucuları “Saraylı, arabalı” görünse de; mahalle, mütevazı taraftar ve dışlanmalardı belki sebep. En çok, 1967’den beri şampiyon olamaması, küçümsenmesi olmalıydı. (O süre 1982’ye uzayacaktı.)

Sonradan bir kısmının o niteliği değişmişse bile, Livorno, St. Pauli, Liverpool, Millwall, Westham, Schalke, Athletic Bilbao, St. Etienne, Pachuca, Boca, hele Franco’nun Real Madrid’ine karşı Rayo Vallecano işçi takımları olarak bilindi. Adana Demirspor (başka Demirsporlar da; Zonguldak Kömürspor da)

Karabükspor, ilk kez 1938’den beri kamu fabrikası-işçisi takımı. Ne tam işveren ne tam işçi. Sermayeden de ücretten de kesiyor. İlk oyuncuları çelik işçisi. İlk güreşçi, bisikletçi, atletleri de. Bir önceki başkan tam patron iken, yılların başkanı Tankut sendikacı, emekli işçi. Öyle ya da böyle “1 Mayıs’ı resmen kutlayan kulüp”ün nice bayramları olsun!

Futbolun “emekçi sporu ve isyanı” olarak doğduğu; taraftarların çoğunun kimler olduğu, oyunun paradan ziyade emek de istediği unutulmasın diye!

Etiketler :