Gürel Yurttaş

Gürel Yurttaş

Fikret Orman ne yapsın?

Bir Fenerbahçe-Beşiktaş derbisi daha geride kaldı.
Son yıllarda olduğu gibi yine futbol ikinci planda... Hakem kararları öne çıktı.
Türkiye'de başka hakem yokmuş gibi nedense Ali Palabıyık'ı maça atayan MHK ağır eleştirilere rağmen sessiz. Belli ki söyleyecek kelime bulamıyorlar, kendilerini savunamıyorlar.
Beşiktaş cephesi de öyle... Ayağına basılan taraf ama bağırmıyor, asmıyor, kesmiyor!
Buna karşılık ayağa basan Fenerbahçe cephesi ise Mahmut Uslu'yla bas bas bağırıyor. Sanırsın ki onların penaltısı verilmemiş, golü sayılmamış.
Beşiktaş'ı yenmek ne kadar önemliymiş ki; maçtan sonra yaşananlar bunu gösteriyor. Bu da elbette ki Beşiktaş'ın büyüklüğünü kanıtlıyor.
Şimdi...
Beşiktaşlı büyük bir kesim gözünü ve kulağını başkan Fikret Orman'a çevirmiş durumda. İstiyorlar ki başkan ortalığı birbirine katsın! Versin, veriştirsin! Ortalık iyice gerginleşsin!
Başkan ise büyük bir olgunluk gösteriyor. Sanıyorum gelişmeleri izliyor. Önce hakemle ilgili verilecek puanları ve MHK'nin tavrını bekliyor. Sanıyorum ki ondan sonra gerekeni uygulayacak.
Gelelim soruya...
Söyleyin bakalım Fikret Orman ne yapsın?
Bu sorunun yanıtını sağlıklı bir şekilde yanıtlamak için bugün taraflı tarafsız (Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım da dahil) herkesin saygı duyduğu, büyüklüğünü kabullendiği, dönemin devlet adamlarının bile karşısında ceketini iliklediği Süleyman Seba'ya bakmak gerekiyor.
Süleyman Seba ne yapardı, diye geçmişe dönüp de bir araştırma yaparsak sanıyorum ki Fikret Orman'ın da ne yapması gerektiği sorusuna yanıt bulabiliriz.
Yıllar öncesiydi...
Beşiktaş, Galatasaray'la şampiyonluk yarışı yapıyordu. Ancak son haftalara girilirken aleni bir şekilde saha dışında oynanan oyunlarla Beşiktaş liderliği rakibine kaptırmıştı. Şampiyonluk şansı da azalmıştı. Çünkü herkes biliyordu ki Galatasaray, son haftalara girilince asla ve asla puan kaybetmiyor, aksine rakiplerini 8-0 gibi farklı skorlarla (!) yenebiliyordu.
O dönemde de bugünkü gibi kazanan taraf bas bas bağırıyor, Beşiktaş ise susuyordu.
Süleyman Seba'nın yanına gittim... "Konuşmak istiyorum" dedim, odasına girdim...
"Abi" dedim, "Bir açıklamanız olmayacak mı?"
"Deklarasyon yayınladık ya" karşılığını verdi. Süleyman abinin en büyük özelliğiydi bu deklarasyon yayınlamak... Deklarasyonda da hakaret, aşağılama ifadeleri olmaz, kısaca yapılan yanlışlıklar anlatılır, düzeltilmesi gerektiği vurgulanırdı. O zamanki bana göre bu yetmezdi.
"Bu yetmiyor ki abi" dedim; "Baksanıza karşı taraf neler neler söylüyor!"
Sahiden de... Yöneticiler hadi neyse de Derwall bile Beşiktaş'a verip veriştiriyordu. Bunu da anımsattım.
"Yok" dedi inatla; "Açıklama yapmayacağım. İtidalli olmakta yarar var! Şeyi şey etmeye gerek yok!"
Ben ısrar ettikçe kızdı da... Sonunda da şunları söyledi:
"Futbol sahada oynanmalı. Futbolcularımız çıkıp sahada kazanmalı. Haa... Çeşitli nedenlerle bu olmuyor mu? O zaman ne yapacağız? Biz de karşımızdakilerin seviyesine mi ineceğiz? Toplum gerçekleri görmüyor mu? Kimin haklı, kimin haksız olduğunu bilmiyor mu? Onlar bağırsın, biz de bağıralım. Ne olacak sonra? Kan dökülünce, millet birbirine girince iyi mi olacak? İyiler sonunda kazanır. Biz de kazanacağız. Hem bazen ikincilikler şampiyonluklardan da değerlidir. Beşiktaş büyük kulüptür. Hem de çok büyük... Büyüklerle uğraşırlar zaten, bu da senin büyüklüğünü gösterir. Varsınlar konuşsunlar. Biz deklarasyonumuzu yayınladık, diyeceklerim bu kadar!"
O sezonu Galatasaray şampiyon olarak bitirdi, Beşiktaş ise ikinci...
Ama herkes biliyordu ki gerçek şampiyon Beşiktaş'tı, bu hakkıydı. Galatasaraylılar bile şampiyonluğu doyasıya kutlayamadı.  Bugün de Fenerbahçelilerin galibiyete yeterince sevinemediği gibi...
Süleyman abi şimdi sonsuzlukta... Türk futbolunun ölümsüzleri arasındaki yerini aldı. Herkes onu anıyor, arıyor hala... "Şerefli ikincilik" sözü de Beşiktaş'ın tarihinde bir onur madalyası olarak duruyor.
Ya o zamanki Galatasaray'ın başkanı kimdi, nerede, şimdi ne yapıyor; bunları kim hatırlıyor, biliyor?
Süleyman abinin dediği gibi sonunda iyiler kazandı, Beşiktaş galibiyetse galibiyet, şampiyonluksa şampiyonluk, zaferse zafer hepsine ulaştı.
O rakipleri ise tarihin sayfalarında bile yoklar!
İşte Fikret Orman ne yapsın sorusunun yanıtı burada yatıyor.
Meyve veren ağaç taşlanır. Şimdi meyve veren ağaç da Beşiktaş, taşlamaları doğal!
Ne kadar taşlarsa taşlasınlar, ağacın kökü o kadar derinlerde ki sallanmıyor bile...
O nedenle bağırıp çağıranları muhatap almaya, verip veriştirmeye, ortalığı yangın yerine çevirmeye gerek yok bence...
Bağıranları en çok kızdıracak olan karşısındaki haklının hafif bir tebessümle susmasıdır...  Bu onları daha da çok çıldırtır, Beşiktaş başkanını ise toplumda hakkı olan yere taşır. Tıpkı Süleyman abiyi taşıdığı gibi...
Çünkü bu skor rakibin günü kurtarmasına yarar sadece... Beşiktaş'ı yolundan çevirmez, çeviremez.
Bir penaltısı verilmeyen, bir de golü sayılmayan bir takımı yenmenin sevinci Pendik'in bir tarihte Fenerbahçe'yi kupadan eleyince sevinmesine benzer!
Onun için bu yaygaraya benim bildiğim Beşiktaş başkanı gülüp geçer.
Sezon bitince şampiyonluğa ulaşınca da karşı yakaya bir selam yollar, olur biter.

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar